Hayatta bazı küçük şeyler sizi çok mutlu olduğunuz minicik anlara götürebiliyor. Bu sabah da diğer sabahlar gibi dolmuştan inmiş işe yürüyorken, simit kokusu geldi burnuma. İşe koşuşturan kahvaltı edememiş bir diğer beyaz yakalının poşetinden geliyordu o mis gibi koku.. O an aniden geçmişe döndüm.. Üniversitede okurken tatillerde eve döndüğümüzde içimde tuaf bi mutluluk olurdu. Hem aileme hem Hatice ye hem de büyüdüğüm mahalleye kavuşmak öyle anlatılamaz bir his doğururdu içimde... Sabah uyandığım ses annem olurdu. İkindi vakti çay yapardık.. Annem hala taklitini yaptığı "el yakıyo bunlaaaaaar el yakıyo bunlaaaaaar" diye bağırarak her sabah aynı saatte apartmanın önünden geçen simitçisinden en yanmış simitleri alırdı, onları da ısıtırdı bir güzel. Hava soğuk olduğundan kaloriferin önündeki kanepeyi açıp, yapışırdık kalorifere. Tepside sıcak simitlerle, çayla, peynirle gelirdi annem sonra. Televizyon açık olurdu ama hiçbirimiz hiç bir şey izlemezdik... Yan yana oturup, o simit kokusuyla anlatılamaz bir mutluluk yaşardık o an... Annem hatice ve ben, bir kanepe üzerinde, önümüzde simit ve çaydan oluşan tepsi.. Yüzümüzdeyse huzurun ve mutluluğun getirdiği ifade... Mutluluğun resmindeki gibi... İşte böyle anlar öylece kalsalar, bir fotoğraf karesiymiş gibi, bir ressamın çizdiği tablo gibi.. Biz de kalsak o anda, o küçük mutlulukta... Orada öylece minicik mutluluklarla yaşasak.. Daha büyüklerini aramaya hiç ihtiyacımız olmasa.. Güzel olmaz mı ??
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder