25 Nisan 2013 Perşembe

BEYKOZ KORUSU


Geçen gün 23 Nisan  Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ydı. Ulu Önder Atatürk ün tüm dünya çocuklarına hediye ettiği gün.. Biz de bu güzel günü güzel bir yere giderek değerlendirelim istedik. Beykoz a doğru yola koyulduk. Köprü geçme gibi bir derdimiz olmadığından trafik sıkıntısı da olmadı. Beykoz a yaklaştıkça etrafımız yeşillenmeye başladı. Tam olarak nereye gideceğimize karar verememiştik. Anadolu Hisarını Polonezköyü görmek istiyordum ben ama, yol üzerinde Beykoz Korusu Sosyal Tesisleri tabelasını görünce önce oraya bir girelim dedik. 
                
Koru Girişinin Duvarları

                                         
Sen hep dalgalan göklerde!!



Yeşilliklerle kaplanmış eski bir köprünün altından geçince korunun giriş kapısını gördük ve içeri girdik. İnce bir patika uzanıyor ve karşıda bir çocuk parkı yer alıyordu girdiğimizde. Geri kalan her taraf  yemyeşil, her türlü ses var, kuş cıvıltıları, cırcır böcekleri, ağaçkakanlar, gözlerinizi kapatsanız seslerden vahşi doğa içinde falan olduğunuzu düşünebilirsiniz o kadar diyorum. Arabayı nereye parketsek, otopark var mı aceba diye düşünerek baya bir ilerledik arabayla .Hatta bir ara yol bozuluyor gibi oldu, bundan sonrası yok herhalde geri dönsek mi falan diye düşündük ama yine de devam ettik. Çünkü hala otopark derdindeyiz :)  İyi ki etmişiz. İlerde otopark gibi bir yer gördük, arabayı park ettik, bir görevlinin gelip bize fiş falan kesmesini bekliyoruz, İstanbul'da apartman önüne park edince bile "is park" yanında bitip senden para istediği için olsa gerek hiç ücretsiz olduğunu düşünmemiştik. Görevli gelmeyince biz gittik, ücret ne kadar diye, ücretsiz dedi.  Biz nasıl mutlu olduk nasıl mutlu olduk, lotodan para çıksa o kadar mesut bahtiyar olamazdık herhalde. Tam döndük gidiyorduk ki, "siz restoran a gelmiştiniz değil mi?" diye can alıcı soruyu sordu bize görevli abi. Biz de haa burda restoran mı var olduk çünkü görünmüyor ağaçlardan. Biraz ilerleyince hakikaten bembeyaz bir bina. Meğer o otopark da restoranın oto parkıymış. Biz de, sanki abi "bize oturmaya, çaya gelin" demiş gibi yani geliriz tabi ama şimdi koruyu gezicez önce dedik. Abi güldü, bizim otopark için tee buralara geldiğimiz çakmış olacak ki," koru da herhangi bir yere bırakabilirsiniz arabanızı. Yol kenarına falan her taraf ücretsizdir ve sıkıntı olmaz, bir daha ki gelişinizde aklınızda olsun" dedi. Biz de turist ömer edalarında " Biz yeni gelmek istanbula, istanbul çok güzel olmak, türk insanı var çok sıcak" şeklinde klişemizi yaparak ilerlemeye başladık. Yalnız iyi ki devam edip korunun bu tarafına gelmişiz. Çünkü biraz ilerleyince  gördük ki, koru denize sıfır konumdaymış meğer. Aradan sadece bir yol geçiyor. Etrafta ağaçların altı insan kaynıyor. Kampüsvari bir ortam herkes yeşilliklere yayılmış denizi izliyor. Biz biraz daha ilerledik ve sahil le koru arasında bir köprü odluğunu gördük. Yani aşağı inip yoldan geçmek yerine direk bir bağlantı yapmışlar. 

Koruyla beykoz sahil arasındaki köprünün içi

Köprünün sahil tarafı

Köprüden geçip sahile indik. ORası da ayrı bir cümbüş. Her taraf oltalarıyla balık tutmaya gelen insanla dolu.  
Murat hemen bir içlendi, balık tutma hayalini gerçekleştiremediği için henüz. Bir daha ki sefere o oltasıyla bense, kitap ve termosla gelmeye karar verdik. 

Tekneler, kiralık :)




Sahilde bir kez turladıktan sonra, koruya dönmeye karar verdik. Restoran da birşeyler yedikten sonra arabaya binip, korunun diğer tarafına doğru yol aldık. Orada bir yere park edip, yeşilliklerin içine daldık. Biraz ilerleyince farkettik ki takipçilerimiz var. Her taraf sincap dolu. Kafalarını ağaç kovuklarından çıkarıp bakıp sonra tekrar geri giriyorlar. Yakından bir fotoğraflarını çekmeyi denedim ama maalesef çok hızlılar.

Korunun diğer ucu



Sincap Alvin :)

Korunun her tarafındaki bu heykeller sincapları gördükten sonra bir anlam kazandı :)




Öyle pek güzel bir gündü. Temiz havadan çarpıldık biraz ama en kısa zamanda tekrarlamayı umuyorum.. Herkeslere tavsiye ederim..