2 Mayıs 2015 Cumartesi

Hastasonu Kaçamağı - Ağva

Yahu ben bunu yazmışım ama yine post etmemişim , yarım akıllı mıyım acaba :D 

Murat la benim bir şeyler yapma ritüelimiz genelde şu şekilde olur. Dışarı çıkarız, arabaya bineriz. Sonra,
G:  "ee ne yapalım ?", 
M: "sen söyle"
G: "hayır sen söyle" 
M: "dışarı çıkalım diye ben dedim, fikri de sen söyle" 
G:"bi kere de plan yapsan nolur"
M:"yaparız ya , şimdi napalım sen söyle"
G:"Bi kere de tüm gün için bi plan yapıp, bana sormadan götürsen nolur"
M:"yaparız yaparız şimdi napalım"
G:"Bi gün yani bi gün öyle bişey yapsan nolur"
M:"..."


Sonra geçtiğimiz haftalardan birinde Murat birden hafta sonu için plan yapma dedi. Son ana kadar da nereye gideceğimizi söylemedi, en son Şile yoluna sapınca ya Şile ya Ağva dedim. Ve Ağva çıktı.





Ağvaya gidince doğrudan otele gidip, eşyalarımızı bıraktık. Ve ben nereye gideceğimizi bilmediğim için pek uygun giyinmemiştim. Ayağıma spor ayakkabılarımı çektim ve kendimizi sahile attık. 
Biz sahile 5 dk uzaklıkta oaln Günay Hotel de kaldık. Ağva da, genelde öyle çok büyük oteller yoktu zaten. Bir kaç tane göze çarpan gerçekten otel olarak inşa edilmiş yapı vardı. Onun dışındaki çoğu yer apartmandan bozma otel olmuş. 
Günay Hotel de dışardan cidden güzel görünen bi otel olmasına karşın, temizlik konusunda çok iç açıcı değildi. Biraz da benim huylu olmamdan da olabilir gerçi ama, havluları falan pek kullanmamaya çalıştım. Onun dışında akşam yemeği için ayırca kişi başı 30 tl ödemek gerekiyor, fakat ağva ya gidip de akşam yemeğini otelde yemek çok mantıklı gelmediği için yemeği almadık. Yemekten sonra canlı müzik olduğunu söylediler. (Her cumartesi akşamı varmış.)  Fırsat olursa ona katılırız diye düşünerek otelden çıktık.





Gittiğimiz tarihten ve bi türlü gelmeyen bahar mevsiminde ötürü hava serindi. Ama yine de İstanbul un o kalabalığından kopup sakin, sessiz bir haftasonu geçirmek çok iyi geldi. 




Yürüyüş yaptığımızda yolda, yol boyu derme çatma iskeleler bulunuyor. Sanırım yatları, veya gemicikleri, kayıkları olan insanlar kullanmak için bu iskeleleri yapmışlar. Birçoğunun kapısında da kilit vardı tuhaf bi şekilde. Hayır yani o iskeleye girsen ne olacak, ne çalınabilir onu pek anlamadım :D 






Normalde şezlonglarla dolu olması gereken sahil henüz sezon açılmadığı için boştu. Bu haliyle de daha güzel görünüyordu bence.


















Cumartesi günü bol bol yürüyüş yaptık, sahildeki meyhane-cafe tarzı bir yerde de rakı-balık (ben cola-balık) yaptık ve daha sonra oteldeki canlı müziğe katıldık. Uzun zamandır Murat la böyle vakit geçirmediğimiz için çok eğlendik. O günü böyle tamamladık. Ertesi gün, kahvaltımızı yaptıktan sonra otelden çıkışımızı yaparak sahil e tekrar uğradık. Biraz deniz kabuğu topladık, o kadar çoktu ki. Daha sonra otel görevlisinden öğrendiğimiz Kilimli Mesire yerini görmek için yola çıktık. 



Çocukluğumdan beri her yaz Mersine gitmemize rağmen, sahil hiçbir zaman yazı yazabileceğim kadar boş olmadığından şunu hiç yapamamıştım. Resmen içimde ukteydi. Yaptım rahatladım.









Bakmayın Murat ın da yapmış gibi resim çekinmesine, elini cebinden çıkarmadı. Hava baya serindi çünkü.





Kilimli mesire yerine giden yol biraz kötü, yol yok yani, çamurlu bir patika var. Ama iyi ki de gitmişiz. Çok güzel manzaralar var,insanın oradan gidesi gelmiyor.













Yukarıdaki çocuklar yabancıydılar, sanırım alman. Çocuklar kayaların yanlarından tutunarak gezinirlerken, ya bu çocuklar nası düşmüyo, ay vallahi de düşecekler diye içimden geçirip durdum. Anneleri ise, elinden tuttuğu 4 yaşındaki kızıyla benim bile gidemeyeceğim uçurum kenarlarında geziyordu. Sonra birden bir çığlık sesi geldi, çocuklardan siyah kapşonlu olanı denize düştü. Ama neyse ki alçak yere düştüğünden birşey olmadı. Islanmasının ve o rüzgarda zatüree olacak olmasının dışında tabi. Bir kez daha türk anneleriyle yabancı anneler arasındaki farkı görmüş oldum. :)












Mis gibi havayla çarpıldıktan sonra dönüş için arabaya bindik, yol üzerinde her yerde gözlemeciler, mantıcılar var. O kadar temiz hava karnımızı baya acıktırmıştı. Bir şeyler yemek için yol üzerinde durduk ve aşağıdaki manzarayla karşılaştım. Bu insanlar atları ve eşekleri böyle süsleyerek gün boyu burada bekliyorlar. Aileler çocuklarını bindirsin de para kazanalım diye. Hayvanlara mı üzüleyim, o insanlara mı üzüleyim vallahi bilemedim.





Karnımızı doyurduktan sonra yolumuza devam ederek İstanbul un karmaşasına geri döndük. 2 günlük bir uzaklaşma bile o kadar iyi geldi ki, ertelemeyip arada yapmak gerekiyor. İnsan yenileniyor gerçekten..