17 Ekim 2012 Çarşamba

Ankara'nın en çok simidini özledim. Hayır yok, burada öyle simit yapamıyorlar... Oysa pekmeze batırıp susama bulayacaksınız işte. Gizli bir formülü mü var yani. Bir an gözümün önüne nutella reklamındaki amcanın simidin gizli tarifini verişi geldi. Tadına bakıyor, sonra bir susam tanesi daha yapıştırıyor :) E yok tabi öyle  bir reklam. Altı üstü simit yahu, atla deve mi.(Ah annemden kaptığım bir deyim daha. )

Sonra bir de sevdiklerime yakın oluşunu özledim. İstediğim zaman yanlarına gidebilme özgürlüğünü özledim. İş çıkışı buluşabilecek vakit olmasını özledim. Yani düşününce Ankara' da da eve 7 de gidebiliyordum. Burada da öyle. İşe gidiş geliş zamanı açısından hiç bir şey değişmemesine rağmen, nedense ben hafta içlerini arkadaşlarla buluşulacak vakit tanımına koyamıyorum artık. Burada kimse koyamıyor gerçi. Ben hala eski Ankara kafamla"İşten sonra buluşuruz işte" diyorum ama "neee haftaiçi miii" ye benzeyen tepkiler alınca, çok ilginç şeyler söylediğimi düşünmeye başlıyorum. Ne var yahu bir günde eve 10 da 11 de gidin trafik de azalmış olur diyesim geliyor. Demiyorum. Pıh diyorum. Susuyorum. Çünkü aslında bana da öyle kolay gelmiyor. E iki kıta var çünkü en büyük engel her şeye  Birimiz bir kıt'ada diğerimiz öteki kıt'ada olunca birinden birine gidiş yolu haliyle çok meşakkatli oluyor. (Ah meşakkat sözcüğü, anılarımın depreştirdin.) Hem Ankara nın her yeri öyle tanıdık, öyle bilindikti ki; her yeri, her sokağı evim gibi hissettire biliyordu.  Güvenli gibi. Değildi biliyorum ama öyle hissediyordum işte. İstanbul'sa içinde kaybolduğum bir canavarın midesi gibi. Beni yutmuş gibi, hiçbir yer tanıdık değil. Hiçbir yerde anım yok, aa şurada şununla şunu yapmıştıklarım yok. O yok bu yok. Aslında yok yok burada ama bana göre yok işte. Yazının seyri git gide tuhaflaşıyor. Amacım İstanbul'u kötülemek değildi yahu, Ankara yı özlediğimi söylemekti, özlediğim şeylerden bahsetmekti. Yoksaaaa İstanbul un da bana çok iyi gelen tarafları olmadı değil. Hiç kimseyi tanımıyorsun bir kere. Kimse de seni tanımıyor. Çoğu insanın hayatında kimsenin beni tanımadığı benim de kimseyi tanımadığım bir yere gitsem diye keşkelemeleri olmuştur En azından benim belirli periyotlarla olmuştur. İşte ben tam da bunun içindeyim. Süper yani. İster sokakta parende atarak ilerle, istersen bir apartmanın çevresinde ellerin havada çığlık atarak koş. Kimseyi tanımıyorum ki, biri görür mü ki diye endişelenmeme lüzum yok. Tabi olayın bu şekilde ilerlemesi için de kimseyle tanışmamam gerekir. Neyse ki soğuk nevale bir insanım da öyle sosyalleşme içgüdülerim yok denecek kadar az. Hiç bilmediğin bir yer olunca gidecek yerin, yapacak şeyin de çok oluyor tabi. Hiç öyle haftasonu eve tıkılıp kalma gibi bir durumun oluşmuyor. Ha bir de en sevdiğim kısmı simitleri bir ankara simidi olmasa da simit aldığında "Günaydınlar efendiiiiiiiim, hemen bir simit geliyor" diye şen şakrak konuşan simitçiler, her önünden geçişinizde ayağa kalkıp, "Günaydın efendim hayırlı işlerr" diyen peçete mendil satan yaşlı amcalar var.  Sırf o amca yüzünden çantam mendil doldu o ayrı. Şu anda farkediyorum ki bu yazı iyice saçma bir hal aldı, ankarayı özledim le başlayıp yaşasın istanbuldayım diye bitireceğim biraz daha devam edersem. O yüzden sustum.

Tamam tamam sustum.
Tamam tamam sustum....

:)


2 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. özlenmeyecek gibi değil. üniversite günlerinde her gün yemekten şikayet ediyorduk. kıymetini bilememişiz :)

      Sil