Uzun zamandır aklımda olan, ama film izlemeye oturduğumda hiç aklıma gelmeyen filmlerden bir tanesi de Dark Shadow'tu. Tim Burton ve Jonny Deep 'in bir araya gelmiş olması ve fragmanının beni fazlasıyla eğlendirmesinden eklemiştim izlenecekler listesine. Geçtiğimiz haftasonu, kendimce yapmayı planladığım check listemdeki herşey, manik depresif ruh halim ve cumartesimizi yedikten sonra çalışmaya başlayan kombi yüzünden öylece kalakalmıştı. Pazar günü de kendiliğinden ortaya çıkan temizlik çabalarından dolayı gidince, yapabildiğimiz tek şey Dark Shadows u almak ve izlemek oldu.
Ailesiyle birlikte 1752 yılının yeni dünyasına yani Ameikaya giden Collins ailesinin oğlu Barnabas Colins evlerinde bir çalışan olan Angelique Brouchard ile bir ilişki yaşar. Barnabas' a çocukluktan beri sahip olmayı aklına koymuş olan Angelique ise Barnabas' ın kendisini sevmediğini, yalnızca bir gönül macerası olduğunu öğrenince, ben senin bildiğin kadınlara benzemem edasıyla, Barnabas'ın anne ve babasına kazaymışçasına öldürür. Bu sırada cadı olduğunu öğrendiğimiz Angelique bununla da kalmaz, ya benimsin ya kara toprağın deyimini benimseyerek Barnabas' ın daha yeni bulduğu hayatının aşkı Josette' in de büyü etkisiyle Dullar Tepesi adındaki uçurumdan atlamasınını sağlar. Sensiz bu hayatı neyleyim diyen Barnabas Collins sevdiceğinin ardından atlar, fakat Angelique bunu tahmin etmiş ve büyüyle onu da vampire çevirmiştir. Bu yüzden dolayı ölmeyip hayatta kalan Barnabas yine güzel kötü kadınımız tarafından toprak altında bir tabuta hapsedilir. 200 yıl toprak altında kalmış olan Barnabas bir inşaat kazısında özgürlüğüne kavuşur ve eski evinin yolunu tutar. Evin bir harabeye döndüğünü gören Barnabas, Collins evinde ikamet eden diğer Collinslerle evini ve fabrikayı eski ihtişamına getirmek için çalışır.Bu sırada, rakip şirketin de yöneticisi olan AQngelique de boş durmuyor, küçük kuzen David Collins' e bakıcı olarak eve gelen Victoria - ki kendisi de çocukluğundan beri Josette'in hayaletini görüyor olup, onunla konuşması sonucu buraya geliyor ve Josette in tıpksının aynısı - ile Barnabasın yakınlaşmalarını engellemek için elinden geleni yapıyor. Tabi ki başarılı olamnıyor. Fake Josette - Victoria ile Barnabas happy ever after olarak yaşamaya devam ediyorlar.
Belki benim çok büyük umutlarla dolu olmamdan, ya da o kadar iş sonrasında çok çok gülmeye ve rahatlamaya ihtiyacımdan, film beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Yani film korkulacak bir film değil biliyorum ama ben korktum ve lavaboya tek başıma gidemedim. Çünkü aslında o kadar bile kan görmeyi beklemiyormuşum. Yani günümüz vampir filmlerinin ve dizilerinin etkisinden dolayı, beynim vampirleri insanlara zarar vermeyen aşırı güzel ya da yakışıklı, hızlı varlıklar olarak algıladığı için, Barnabas Collins in insanları öldürdüğü sahneler yüzünden follofoş oldum.Çok fazla öyle kan revan falan göstermiyorlar ekranda tabi ki, ama o düşünce bile beni bunalttı. Yani sen kalk koskocaman beyefendi asil Barnabas, insanları öldür bitir. Hiç yakıştıramadım. Ve filmde tüm olaylar bir anda gelişiyor. Yani film ortalarında hani biraz daha olayların ilerlemesi gereken yerleri, müzik eşliğinde ilerleme kaydediliyor şeklinde geçmişler. Dolayısıyla tüm aksiyon ve olayın sonuca bağlanması için de pek bir süre kalmamış gibi. Bir de Jonny Deep in vampir makyajına değinmeden geçemeyeceğim. O nasıl bir makyajdır. Ya biliyorum hep bu vampir dizi- filmlerinin etkisi bu. Çok pudralı geldi, eskimiş makyaj olur ya öyle geldi. Dracula usulü olmuş biraz onun ki ona tamam ama ne bileyim işte, bir Edward dağildi :p
Tüm bu eleştiriler dışında tabi ki izlenesi bir film. Abur cuburunuzu alıp izleyin. Zevk alırsınız ondan şüphem yok. Sadece öyle çok büyük umutlarla da oturmamak gerekiyor. Bir de benim filmdeki hit karakterim Carolyn 'dı. Filmin başından beri bu kız neyin kafasını yaşıyor diye sordum kendime. Yemek masasında dans etmeler, o masada oturuş şekli, beni ziyadesiyle etkiledi:p Filmin sonunda anlamış oldum, kızın genetik yapısı bozukmuş meğer. :)
İyi kötü, check listimden bir film daha gitti ya mutluyum. :)